Katalonya bölgesinin merkezi ve İspanya’nın başkent Madrid’ten sonra ikinci büyük şehri olan Barselona buram buram tarih ve sanat kokuyor. Bu cıvıl cıvıl şehri keşfetmenin en güzel yolu yürümek…
Sabah gazetesinin haberi;
Düzenli şehirleşme ve ulaşım planıyla örnek bir şehir olan Barselona’da gezmek büyük keyif. Yürümeyi ve yürürken kaybolmayı sevenler için ideal. Şehrin sokaklarını arşınlarken değişik yapılar ve lezzet durakları çıkıyor önünüze. Yürümeyi tercih etmiyorsanız ‘Hop on-hop off’ otobüslerle de turistik noktaları gezebilirsiniz. Barselona denince ilk akla gelenlerden biri sanat. Ünlü mimar Gaudi’nin eserleri sık sık karşınıza çıkıyor. Zaten şehirde görülmesi gereken yerlerin başında da mimarın eserleri geliyor.
El Born: El Born-Barri Gotic bölgeleri, Barselona’nın en güzel bölgelerinden biri. Ortaçağ kokan, parke sokaklarda dolaşmaktan büyük keyif alıyorum. Hediyelik eşya dükkanları, mağazalar, araya sıkışmış şarküteriler ve sıralanmış kafeler insanlarla dolup taşıyor. Her tarafı saran kahve kokusuna kendimi bırakarak kafelerden birinde kahve molası eşliğinde sokak müziği dinliyorum. Ardından fotoğraflamaya doyamadığım sokakları bir kere daha geziyorum.
Sagrada Familia: Gaudi tarafından 1882 yılında yapımına başlanan ve hâlâ yapımı süren eser ‘Bitmeyen Kilise’ olarak da biliniyor. Uzun bilet kuyruğunda beklemekten yorgun düşüp içeri girdiğimde kendimi sanki bir kiliseye değil de peri masallarındaki bir şatoya adım atmış gibi hissediyorum. Böyle bir akustiği, renk armonisini, vitraylardan yansıyan ışığın büyüleyici güzelliğini daha önce görmedim diyebilirim. Girişte sıra beklemek istemiyorsanız öncesinde internetten giriş biletinizi almanızı tavsiye ederim.
Port Vell: Kristof Kolomb Anıtı’nın karşısında liman bölgesi yer alıyor. Açık havada Port Vell olarak bilinen limanı turlayabilirsiniz. Port Vell’in içinde Magnum adında bir de alışveriş merkezi bulunuyor. Akşam yemeğimi alışveriş merkezinin girişinde yer alan, aynı zamanda yat ve birbirinden lüks teknelerin uyuma alanı olan marina manzaralı restoranda yiyorum. Aklınızda bulunsun! Hassas bir mideye sahipseniz her yerde deniz ürünleri yemeyin. Deniz kıyısını takip ederek daha ileriye doğru yürüdüğünüzde ise Barceloneta bölgesine ulaşırsınız. Barselona Akvaryumu burada bulunuyor. Turistler kapıda uzun bilet kuyrukları oluşturuyorlar ama bana sorarsanız burada paranızı ve zamanınızı harcamayın. Türkiye’de kurulan akvaryumlar çok daha etkileyici.
La Rambla: Barselona’da en çok bilinen yerlerden biri olan La Rambla, bizdeki ünlü alışveriş caddelerini andıran büyük bir meydan. Yol üzerinde sokak sanatçıları, çalgıcılar, karikatüristler, animatörler sanatlarını icra ediyor. Caddenin sağında ve solunda dizilmiş restoranlar bulunuyor. Eğlence sokağı La Rambla her zaman kalabalığını koruyor. Paellacıların nefis kokuları eşliğinde caddeyi turluyorum. Az ileride Boqueria adlı markete denk geliyorum içeride et, meyve ve sebzeye dair her şey var. Biraz daha ilerleyince bijuteri pazarı var. Takıseverler burada toplanıyor. Akşam olunca bazı mekanlarda İspanya’ya özel Flamenko gösterileri yapılıyor. Rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. La Rambla’dan sahil yönüne doğru geldiğinizde uzun bir sütunun üzerinde, çevresinde aslan heykelleri bulunan ve şehre yukarıdan bakan Kristof Kolomb Anıtı’nı göreceksiniz. Küçük bir dipnot: Kristof Kolomb’u birçok insan İspanyol olarak bilir ama o Cenovalı bir denizci. Amerika’nın keşfini İspanyol bayrağı altında gerçekleştirince, İspanyollar sahiplenmişler.
Tapasların ve paella’nın tadına mutlaka bakın.
Deniz ürünleri sevenler burada aradıkları lezzeti bulacak.
Port Vell’den yürüyerek 15 dakika uzaklıkta bir lunapark bulunuyor. Hem büyükler hem küçükler için…
İspanya’nın meşhur içeceği sangria ile serinleyin.
Havaalanı terminalindeki danışmadan Barcelona Card temin edebilirsiniz. Kartı toplu taşıma araçlarında rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Park Güell: Gaudi’nin mimari yetenekleri ve becerisiyle süsleyerek, hayal dünyasını yansıttığı Park Güell’i görmek için tekrar uzun bilet kuyruğundaki turistlerin arasında yerimi aldım. Rehberin anlattığına göre park, Güell ailesinin soyluluk göstergesi olarak 1900-1914 tarihleri arasında inşa edilmiş ve 1923’ten sonra halka açılmış. İçeride Gaudi’nin benzersiz hayal dünyasıyla karşılaşıyorsunuz. Bu adam tam bir çılgın. Girişte sizi karşılayan ilginç yapılar, şekerden yapılmış gibi görünen kuleler, renkli mozaiklerle döşenmiş kıvrımlı patikalar ve tüm bu görsel şölene ortak olan ağaçlardaki papağanlar… Gaudi’nin sanatını anlamak için toplanan bir sürü insanla birlikte parkın atmosferini doyasıya yaşıyorum. Aklınızda bulunsun! Bu park şehri tepeden izleyebilmek için de ideal.
Barcelona Plajı: Barselona’ya gelmişken geniş ve uzun plajında turlamayı unutmayın. Boydan boya kafelerin ve mağazaların sıralandığı bu güzel plaj, caddelerin yoğunluğundan sonra bana çok iyi geldi. Koşanlar, bisiklete binenler paten kayanlar, kumda sanat yapanlar ve plaj voleybolu oynayanlar arkalarında muhteşem denizin mavisiyle birer tablo gibi görünüyor.Plajda denize karşı yer alan kafelerden birinde keyifli bir mola verebilirsiniz.