Hindistan’ın sadece 31 km güneyinde bulunan ada ülkesi Sri Lanka…
Mis kokan çayları ve özgür hayvanlarıyla Sri Lanka gezi rehberi…Hürriyet Seyahat ekinden Selva ADAK KOÇAK’ın Sri Lanka yazısı;
Doğasına hayran kalacağınız, tropikal meyvelerinin tadına doyamayacağınız bir ada ülkesi Sri Lanka. Filler başta olmak üzere farklı türden birçok canlıyı ve bitkiyi barındıran parkları ile Sri Lanka Hint Okyanusu’nun cenneti.
“Bir sene önce Dubai’ye taşındığımdan beri Asya’ya gitmek, Asya kültürünü ve doğasını yakından görmek hep aklımdaydı.” diyen Selva Adak Koçak’ın yazısı;
Mis kokan çayları ve özgür hayvanlarıyla Sri Lanka
İngilizce bilen bir rehber ve altınızda sürekli bir araba olması, Sri Lanka seyahatinin olmazsa olmazı. Mesafeler yakın gibi gözükse de yollar virajlı ve tek şerit olduğu için bir yerden bir yere gitmek uzun zaman alabiliyor.
Biz Kolombo Bandaranaike Havaalanında rehberimizle buluşmanın ardından biraz kuzeye, Habarana’ya doğru yola çıktık. Tek şeritli yollardan yolculuğumuzu tamamlayarak 3 saatin sonunda Safari yapmak üzere Kaudulla Milli Parkı’na geldik. Safari için önerilen diğer milli parklar Minneriya ve Yala milli parkları. Gezi rotanıza göre uygun olan bir milli parka gidebilirsiniz.
Safari alanına yaklaşırken arabamızı değiştirdik, Safari Jeep’ine geçtik. Sonra şoförümüz ile milli parkın içinde ilerlemeye başladık. Bu yol çok büyüleyici. Sri Lanka’nın doğal güzelliğiyle ilk kez bu yolda karşılaştık. Sağımızda ve solumuzda nehir vardı, etrafımız yemyeşildi ve bir sürü değişik renkte kuşlarla kaplıydı.
Yarım saat kadar bu yolda ilerledik ve etrafımızda Sri Lanka’nın çok ünlü fil aileleri beliriverdi. İki saatlik safari esnasında birkaç farklı noktada filleri çok yakından görme şansımız oldu. Değişik kuşlar ve bir çok farklı türden memeli hayvan da görebildik. Safari’nin ardından Sigiriya’daki otelimize geçerek ilk gece orada konakladık. İkinci gün rotamızda Sigiriya vardı.
Hz. Adem’in ayak bastığı ilk yer! Şimdi turizm cenneti…
Öncelikle The Lion Rock ve tepedeki Sigiriya Rock Fortress’ın olduğu kayalık alana ve bahçelere yavaş yavaş tırmandık. Bu tırmanışta bize eşlik eden ayrı bir rehber oldu ve 1200 basamağı tırmanırken geçtiğimiz yerleri anlattı. Rivayete göre bu kayanın üzerinde eskiden kralın sarayı bulunuyormuş. Yukarıya doğru çıkarken kralın havuzunu ve bahçelerini de gördük. Daha da ilerledikçe kayaların üzerinde resimler belirmeye başladı. Bunlar, krala hizmet eden kadınların resimleriymiş.
En sonunda aslanın pençelerinin arasındaki merdivenlerden en tepeye çıktık. Tepeye vardığımda muhteşem manzarayla karşılaştım. Pirinç tarlaları, göz alabildiğine ormanlık alan ve göller yukardan çok net olarak seyrediliyordu.
UNESCO dünya Mirası Listesi’nde yer alan Dambulla Golden Cave Temple
Bu noktadan itibaren inişe geçtik. Yolda bize maymunlar eşlik etti. Sigiriya’dan sonra arabamıza binerek Dambulla’ya devam ettik, sıra UNESCO dünya Mirası Listesi’nde yer alan Dambulla Golden Cave Temple’daydı. Bu tapınağa çıkmamız çok daha kolay oldu, yine maymunlar eşliğinde merdivenlerden yukarı çıkarken daha tecrübeliydim.
Bu tapınak 5 mağaradan oluşan bir Budist tapınağı. Her mağarada Sri Lanka’nın tanrı ve tanrıçalarına ait heykeller var. Ben en çok ikinci ve en büyük mağarayı sevdim, burada oturan ve ayakta duran birçok Buddha heykeli var, her biri farklı işaretlerle farklı tutumlar sergiliyor. Tapınakta görevli rehberlerden birisi size her hareketi ve işareti anlatıyor.
Dambulla’dan sonra Kandy’e gitmek üzere yola çıktığımızda yol kenarında hindistan cevizi ve mango satan yerlileri görünce hemen durduk. Açıkçası ben Sri Lanka yemekleriyle pek bütünleşemediğim için her fırsatta meyve alıyordum. Burada önce hindistan cevizi suyunu içtik, sonra cevizi kırıp içini yedik ve yerlilerin ikram ettiği mangolardan ve kırmızı muzlardan tattık. Yerlilerle beraber fotoğraf çekmeyi de unutmadık tabii.
Akşam üzeri Kandy’e vardığımızda hava kararmadan göl kenarında ve şehrin içinde yürüyüş yapıp en işlek caddesinde yürüdük. Sonrasında Kandyan kültürel dansını izledik. Kandy, Kolombo’dan sonra Sri Lanka’nın 2. büyük şehriymiş. Aynı zamanda dünyada Budistlerin en kutsal ibadet yerlerinden biri olan Temple of the Tooth Relic’e yani Kutsal Diş’e ev sahipliği yapıyor. Tooth Relic’e girdiğimizde ibadet saati başlamıştı ve çok kalabalıktı.
Bu kalabalık insan topluluğu belli bir andan itibaren bir kapıya yöneldi ve kapıda beliren kocaman dişe (Buddha’nın dişi olduğu söyleniyor) dokunup selam vererek geçmeye başladılar. Bu diş tüm Budist alemi için çok önemli, Kutsal Diş’ı kim ele geçirirse aynı zamanda krallığı yönetme hakkına sahip olacakmış. Budizmde önemli olan bu ritüeli de gördükten sonra Kandy’de yer alan otelimize giderek ikinci gece burada konakladık.
Masalla gerçek arasında: Sri Lanka
Ertesi gün rotamızda Nuwara Eliya vardı. Bu rotada ilerlerken Ramboda Şelalelerini ve Mackwoods Labookellie Çay Fabrikası ve çay tarlalarını gördük. Kandy – Nuwara Eliya arasındaki yol biraz virajlı dağlık bir yol olsa da, çok güzel ve yemyeşil bir yol. Aslında bu yolu trenle gitmek çok daha keyifliymiş, eğer Sri Lanka gezisi planlarsanız ve mevsim elverişliyse mutlaka o panaromik trene binmenizi öneririm.
Seylan çay cenneti olan Sri Lanka’da gittiğimiz çay fabrikasında siyah, beyaz ve yeşil çayın yapımını öğrendik, çeşitli çaylar tattık ve tabi ki hem kendimize hem de hediyelik olarak ailelerimize aldık. Çay yapraklarının küçüldükçe çayın tadının sertleştiği bilgisi benim gibi bir çay sever için çok önemliydi, o yüzden burada da belirtmek istedim. Tadım sonrası çay tarlalarının arasına daldım ve tabi ki kaç kere poz verdiğimi hatırlamıyorum. Bizden önce yağan hafif yağmurla havaya yayılan çay kokusu harikaydı.
Farklılıkların ülkesi Sri Lanka
Buradan sonra yarım saat daha arabayla giderek Nuwara Eliya şehir merkezine geldiğimizde, ilk kez Sri Lanka’da kendimi bir Avrupa ülkesindeymiş gibi hissettim. At yarışı pisti, kocaman parkı ve gölü ile çok daha gelişmiş bir yerdi Nuwara Eliya. Uzun yıllar İngiliz sömürgesinde kalmış bu bölgede hala İngiliz esintilerini görmek mümkün. Yemeğimizi Summer Indian’da yedikten ve göl kenarındaki bir otelde kahvelerimizi içtikten sonra kendi otelimize geçerek son gece burada konakladık.
Sri Lanka’daki son günümüzde ise filleri bir kez daha yakından görecektik. Pinnawala Fil Yetimhanesi’ne doğru yola koyulduk. Pinnawala’da önce fillerin banyo yaptıkları göle gidip onları yıkanırken seyrettik sonra da fil yetimhanesine giderek yemek yerken bol bol fotoğraf çektik. Bebek fillerin biberondan süt içtikleri saate denk gelemedik ancak sabah 9 gibi ve öğlen 1 gibi giderseniz o anı da yakalayabilirsiniz.
Pinnawala’dan sonra rehberimiz bizi birçok baharatın ve bitkinin yetiştirildiği bahçelere götürdü. Burada bir görevli bize bütün baharatları ve bitkileri anlattı, bunlardan yapılan şifalı yağ ve ürünleri tanıttı. Sri Lanka’da özelikle sandal ağacı yağının şifasına çok inanılıyor. Önceden bildiğiniz yemeklerde kullandığınız veya parfümünüzün esansında olup kokusunu çok beğendiğiniz ama hiç görmediğiniz bir baharat veya bitkiyi yetişme aşamasında görmek bence çok güzel. Bilmediğiniz bir çok özelliğini de öğrenmiş oluyorsunuz. Sonrasında havaalanına gitmek üzere yola çıktık. Dört günlük Sri Lanka serüveni, muhteşem tatil ekibi ve rehberimizle sona ererken hiç unutamayacağım anılar ve fotoğraflar bıraktı bana.