Taksimde Gezi Parkı ve ağaçların kesilmemesi ile ilgili tepkilerin tüm Türkiye’ de yankı uyandırması sonucunda gelişen yürüyüş ve eylemlerin çalışma hayatına etkileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Pek çok kurumdan çalışanların katıldığı eylemler sebebiyle işçi ve işveren arasında sorunlar yaşanıyor. Fakat şu bir gerçek ki; Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve Anayasada düzenlenen temel hak ve özgürlükler gereğince herkes özgürce kendi fikrini söyleme hakkına sahip. Mesai saatlerini etkileme durumu, mesai sırasında ya da dışında olması işçi ve işveren açısından eylemin hukuksal boyutunu da değiştiriyor…
Çalışanlar çalışma saatleri dışında yasalar çerçevesinde özel yaşamalarında serbestçe hareket edebilirler. Çalışanların mesai saatlerinde eyleme katılması; hiç şüphesiz ‘çalışanın mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeme halini’ oluşturur. Ayrıca çalışma saatleri dışında kendi hür iradeleri ile kanunlara ve iş kanununa uygun olarak eylemlere katılma özgürlüğüne sahipler. İş yerinin bu konuda bir müdahalesi söz konusu olamaz. Eğer kişi gözaltına alınmış ise de işyerinin izlemesi gereken yol daha karmaşık bir hal almaktadır.
ÇALIŞANLARIN GÖZALTINA ALINMASI HALİNDE;
İş Hukuku Enstitüsü Başkan Yardımcısı Avukat Naciye Uçar;
“Protestolarda yaşanan olaylar sonucunda pek çok kişi de gözaltına alındı. Gözaltına alınan kişiler açısından durumu değerlendirmek gerekirse, 4857 sayılı iş kanunu madde 25/IV uyarınca işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması nedeni ile devamsızlık etmesi halinde İş Kanununun 17. maddesindeki bildirim süreleri kadar işçinin iş sözleşmesi askıda kalacaktır, sürenin bitmesi ile işveren çalışanın iş akdini feshedebilecektir. Şöyle ki 4857 sayılı iş kanunu madde 17 belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi ile ilgili süreleri düzenlemiştir. İşveren çalışanın gözaltına alınması halinde hemen iş akdini sonlandıramayacaktır, işçinin iş akdi askıda kalacağından ancak madde 17 de belirtilen sürelerin sonunda işçinin iş akdini sonlandırılabilir. Bu süreler 6 aydan az çalışmış kişiler için 2 hafta, 6 ay ile 1,5 yıl çalışmış kişiler için dört hafta, bir buçuk yıldan 3 yıla kadar çalışmış kişiler için 6 hafta, 3 yıldan fazla çalışan kişiler için ise 8 hafta olarak maddede düzenlenmiştir. Bu sürelerde işçinin iş akdi askıda kalacak, sürenin bitimi halinde de işveren işçinin iş akdini feshedebilecektir.
Özetle belirtmek gerekirse çalışanlar çalışma saatleri dışında yasalar çerçevesinde özel yaşamalarında serbestçe hareket edebilirler.
Ancak İş kanunu, iş sözleşmesi ve eklerinde düzenlenen çalışma koşullarını ihlal etmeleri halinde ise belirlenen yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır. Toplumumuzun geçirdiği zor süreçte çalışanların çalışma şartlarına, işvereninde düşünce özgürlüğüne saygı duyarak hareket etmesi, çalışan ve işverenin arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayacağı kanaatindeyiz.”
Yasalar Çerçevesinde Hareket Etmek Gerekiyor!
“Anayasanın 34üncü maddesine göre ‘Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.’ Dolayısıyla Anayasada düzenlenen hak neticesinde kanunlara uygun olmak kaydıyla herkes eylemlere katılma özgürlüğüne sahiptir. Söz konusu olayları bir de 4857 sayılı iş kanunu ve çalışma hayatı ile ilgili düzenlemeleri göz önünde bulundurarak değerlendirsek çalışanlar açısından mesai saatlerinde eyleme katılma ve gözaltına alınma halleri açısından sorunların ortaya çıktığını görmekteyiz. Çalışanların iş saatleri içerisinde mesai saatlerini terk ederek eylemlere katılması iş kanunu düzenlemelerine uygun değildir ve çalışan işe gelmemesi nedeni ile uyarı ve ihtar, para cezası ve iş akdinin feshedilmesi ile karşı karşıya kalabilir. Kaldı ki 4857 sayılı iş kanunu madde 25/II gereğince işyerinden izin almadan 2 gün üst üste işyerine gelmeyen kişinin iş akdi mazeretsiz, nedensiz ve habersiz olması kaydıyla işveren tarafından feshedilebilir. Ancak mesai saatleri dışında ise kişinin özel yaşamı başlamaktadır. Çalışanlar, çalışma saatleri dışında kendi hür iradeleri ile kanunlara ve iş kanununa uygun olarak söz konusu eylemlere katılma özgürlüğüne sahiptir. İşverenin çalışanın çalışma saatlerini ve çalışma hayatını engellemeyecek şekilde protestolara katılmasına engel olması sözlü ve yazılı uyarılarda bulunması bu nedenle işçiyi işten çıkaracağına ilişkin tehditlerde bulunması Borçlar Kanununda düzenlenen mobbing hükümleri açısından hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca İşveren protestoları tasvip etmemesi nedeni ile çalışanlarına iş saatleri dışında protestolara katılması ya da bu fikri benimsemesi nedeni ile işçilerine farklı davranırsa, işverenin eşit davranma yükümlülüğü ile bağdaşmayacağı da hiç şüphesizdir.” şeklinde konuştu.