Fazıl Say yayınladığı röportajda, sanat, politika, din ve hayatına dair birçok konu hakkında görüşlerini bildirdi.
Say’ın bu samimi röportajı sosyal medyada büyük ilgi gördü.
Fazıl ile Fazıl’ın Türkiye’deki Hayatı;
– Korumanız var mı?
– Bazı yerlere giderken evet. Benim İstanbul’da yalnız başıma gidebileceğim yerler var , bir de artık gidemeyeceğim yerler var. Belki önyargılıyımdır. Ama önlem almak isterim. İnsanların çok büyük çoğunluğu, müzisyen ve memleketini müziği ile tüm dünyaya tanıtan Fazıl Say’ı tanır, fotoğraf çektirtmek isteyen çok olur. Müziğin dışında yazdığım düşüncelerimden dolayı kutlayanlar da çok oluyor. Sanal ortamda hakaret ve küfür yağdıranları gerçek hayatta görmüyoruz. Hiç rastlamadık. Böylesi de zaten daha iyi. Ama evden çok da çıkmıyorum. Sanal ortamda edilen tehdit ve hakaretler o kadar çok o kadar yoğun ki, kim olsa tedirgin olur.
-Konserlerde korumanız var mı?
-Hayır çoğu zaman yok. Bazı şehirlere salonda normal bir güvenlik ile orada oluyoruz. Artık konserlerden sonra çok fazla halk ile iç içe olamıyorum. Bir tedirginlik var. Elbette ki var .Sonuçta bir tek kişinin marjinalliği bile tatsız bir durum oluşturabilir.
-80’i yurt dışında yılda 115 konser. 20 yıldır böyle. Yorulmuyor musunuz?
-Hayır ben bundan besleniyorum. Beni bu mutlu ediyor. Son 5 günde Viyana, Münih, Adana, Mersib ve Antep’de konserlerim oldu. Tam istediğim gibi.
– Halk ile bir derdiniz var mı?
– Hayır yok. Hiçbir zaman da olmadı. Ben Türk halkını her zaman çok sevdim ve bağrıma bastım. Onlardan beslendim. Ve hemen hemen tüm eserlerim Türkiye üzerinedir. Bir şehir, bir bölge, bir ozan, bir olay, bir şahıs, gibi… Bir ticari müzik olan arabesk müziğine olan karşıtlığım halka karşı olmakla özdeşleştiriliyor. Bu yanlıştır. Bu bir manipülasyondur.
Arabesk müzik, seslerin vatanında gerçekten yeri olmayan bir müzik türüdür. Dejenerasyonu temsil eder. Kaderciliği. Hiçbir kültürü ve samimiyeti olmayan bu müziği ,-hele de sesler evreninde bir tecavüz ise- niye destekleyeyim? Neden?Türk halkı çok , çok, çok daha iyisini hak eder. Bazen üzülüyorum, keşke, keşke anlaşılabilsek diye…
-Çok ağır tartışmalar oldu. Değdi mi?
Zamanla göreceğiz değer mi değmez mi? Birçok şey yazdık çizdik, tonla laf işittik… Benim Arabesk karşıtlığım, aslen, yozluğa ve de yobazlığa muhalif olduğum için, iktidarın ve iktidar yanlılarının beni itibarsızlaştırmaya çalışmasının ögesi olmuştur. Başka bir şey değil. Bir de tabi yalakalar ve hazımsızlar var. Kusura bakmasınlar. Artık birbirimize böyle hitap ediyoruz. Onlar benimle ilgili bir hatayı düzeltene kadar. Çünkü “dostluk eli”mi de uzattım , hayli tokat yiyen bir “el” oldu o… Varsın olsun…
-Arabesk eleştiriniz çok tepki çekiyor?
-Ben devlet değilim ki dediklerim emir olsun ya da yasaklama olsun. Ben bir bireyim. Ve fikir savunuyorum. Sonuçta arabesk dinlemek isteyen dinler. Ne yapabiliriz ki? Müzik konusunda “Bu iyidir” dediğim şeyler var. “Bu iyi değildir” dediğim şeyler var .Burada hiçbir anormallik yok.. Ha Ahmet demiş ha Mehmet demiş. Ben bir bakanlık değilim, ya da basın değilim, ya da kurum değilim.. Ben sadece bir bireyim. Vatandaşım. Durumum herkes kadar.
“Tayyip Erdoğan operası”,”Fethullah Gülen oratoryosu”
-Hiç iktidar yanlısı olmayı düşünmediniz mi? Mesela bir Tayyip Erdoğan operası bestelemek. Bir Fethullah Gülen oratoryosu bestelemek? Sırtınız yere gelmezdi şu dönemde…
-Tam tersi. Sırtım asıl o zaman yere gelirdi. Müzik filanca ülkedeki filanca anlayışa yaranmak için yapılan bir şey değildir. Sesler dünyasında böyle bir şey olmaz. Ama diyorsan ki Fazıl Say bir Tayyip Erdoğan Operası besteleyecek, konuşulan text’in vbe konunun tamamını da kendisi yazacak, Fazıl Say kendi gördüğü Tayyip Erdoğan’ı besteleyecek, ve bu eser her yerde seslendirilecek, Tayyip bey de buradan ne çıkarsa çıksın, nasıl eleştirilirse eleştirilsin, destek olacak, buyuralım yapalım. Zannetmem isteyeceğini…
-“Hadi yap- beni istediğin kadar yerden yere vur yazdığın eserinde” dese şu anda?
Her şey seslerin vatanında vardır.. Ama bazı şeylerin müzik olmayı hak etmesi gerekir. Bu bahsettiğimiz konular kanımca müzik olmayı hak etmiyor. Reddederiz.
-Çok sık “seslerin vatanı” diyorsun. Bu dediğin anlaşılıyor mu?
-Bence hayatında hiç Mozart dinlememiş Hakkari’deki bir insan bile , seslerin vatanından çiçekler gibi inen güzellikte ve yaratıcılıkta çalınmış bir Mozart’ı anlar ve sever. İnsanlar müziğin ne derece evrensel bir dil olduğunu ne derece kuvvetli olduğunu unutuyor. Ayrıca hazır söz oraya gelmişken, Hakkari’de 2013’de konser vermek istiyorum. Evet . Seslerin vatanı böyle bir şey. İnsan 6 milyon yıldır var ise, insanın şekle soktuğu sesler de 6 milyon yıldır her tür duygu- düşünce ve devinim baabında ona eşlik etmekte.
-İnsanlığa mı inanıyorsun?
-Elbette. İnsanlığa bir katkıda bulunmak da istiyorum.
-Mezopotamya Senfonisi?
-Benim dramatik oğlum.
-İstanbul Senfonisi?
-Benim güzel oğlum.
-Universe Senfonisi?
Benim deli oğlum.
-Evreni yaratan bir güç var mı?
– Bu merak ettiğim bir şey. Cevap yok. Ama insanın bunu keşfetmek istemesi iyidir.
-Dini değerlere hakaret ettin mi?
-Hayır etmedim. Öyle bir şey aklımdan bile geçmedi. Tamamen uyduruk, tamamen manipüle edilmiş tamamen hukuk dışı bir dava açıldı bana. Türkiye rezil oldu. Hayyam’ın bir dörtlüğünü retweet etmekten.
-Nasıldı mahkeme?
-Stresliydi. Karşı taraf çok bağırdı çağırdı. Aynı şeyleri tekrarladılar hep. Bağırdılar. Ben ve avukatım daha az ve öz konuştuk. Bir de beni savunmaya gelmiş bazı gönüllü avukatlar , izinsizce – duygusal ve kızgın tonlarda- lafa girdiler sürekli. En sonunda onlara “susun” demek zorunda kaldım. Anlıyorum bana destek olmak için orada olduklarını ama biraz duyarsızca ve egoistçe davrandılar o gün açıkçası .Neyse, unutulur .. İkinci celse Şubat ayında.
-Medya ile çok kavgalısın?
– Evet. Manipüle edenlerle kavgalıyım. Kızgınım. Benim gözümden çok düştüler.
-Din?
– Ben dinlere inanmıyorum. İnsanlar tarafından yazılmış , çoğu ögenin de Mezopotamya, eski Mısır, eski Yunan mitolojilerinden kopyalanmış olduklarına inanıyorum, bunu derken kimseye hakaret etmiyorum, ama çok hakaret işitiyorum nedense…