‘Küba Gerçeklerini Anlatacağım’ başlıklı yazısında Küba’da patates bile olmadığını iddia eden Habertürk yazarı Fatih Altaylı’ya NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan’ın verdiği yanıt;
“Colomb, Hint adalarını keşfetmeye gitmeden önce Fatih Altaylı’nın Teke-Tek programına katılmıştı.
Rivayet bu ya…
Neyse programda Bardakçı da varmış, şu adalar işini konuşurken, Bardakçı onları ikna edip adalara gitmelerine karar vermeyi sağlamış.
Tabi öyle kolay değil Colomb’un gemileriyle gitmek, biraz zorlanmış Fatih ama olsun dayanmış…
Hep söyler “beni o yolculukta ayakta tutan şey patates ve yumuşacık havlulardı!”
Sonunda adaya çıkmışlar çıkmasına da, bir terslik varmış. Çünkü hiç öyle Hint-Mint adalarına benzemiyormuş.
Fatih aldatıldığını hissedince son gemi ile geri dönmüş. Cin ya, yer mi?
Yıllar sonra Fatih’e oranın Küba adında bir ada olduğunu söylemişler, Fatih aldatılmış hissiyle yememiş bunu, sinirli bir şekilde gidip görmeye karar vermiş.
Ama…
O gitmeden, ben gitmeye karar verdim ki; hani gelip” ipe sapa gelmez şeyler” konuşmasın diye.
2010 yılında gittim Küba’ya.
Havaalanında iki parça vize kağıdından birini alıp, diğerini mühürleyerek geri verdiler, çıkışta tekrar onlara vermek üzere…
Para-mara istemediler, görünüş meselesi sanırım!
Son derece mütevazi bir otele yerleştim. Havlularda CHE’nin kokusunu arayarak geziye başlamak istedim…
Bu devirde “adam” bulmak zor olduğundan, en azından kokusunu bulabilir-miyim diye.
Neyse onun devrim yolu turuna katılarak o muhteşem yeşil ve tarihi dokunun içinde o anı yaşamaya çalıştım.
Fidel’in bütün bir dağa yaptırttığı “evrim” resmine bakarak hayranlıkla izledim, eğitimine nereden başlandığına dair en önemli kanıttı bu resim.
O sabahları pırıl-pırıl çocukların ve gençlerin okula gidişlerindeki “neşe” ve “mutluluk” yok mu, insanın içinde sevgi yumağı oluşturacak cinsten bir nüanstı.
Eğitim ücretsiz.
Tüm eğitimin parasız ve o renga-renk kıyafetlerin devlet tarafından sağlandığını belirtmek lazım, küçük ayrıntı bize göre!
Akşama doğru ortalıkta beyaz önlüklü yüzlerce tıp öğrencisi dolaşması, renk cümbüşündeki en ciddi ayrıntıydı.
Doktorlara devlet tarafından ev veriliyor, evin altı klinik, üst katı ise evleri oluyor. Doktorlar, sabah evlerinde halkı muayene ediyorlar, öğleden sonra ise bağlı oldukları köye veya mahallede evlere giderek hastaları kontrol ediyorlar.
Sağlık ücretsiz.
Bir üniversitenin spor bölümündeki laboratuvarda yaptığım ziyarette; baraka olan laboratuvarda tüm aletler ya çok eski, ya da Rusya’dan kalmaydı, ama her türlü ölçümü yaparak sonuç almayı başarıyorlardı. Çünkü orada sporu amaç olarak görüyorlar.
Müzik; Küba’da yaşam şeklidir.
Ben Fatih’e değil de(!) Kübalılara benzediğim için onların arasında adeta kayboluyordum, sokaklarda sabaha kadar dolaşarak o gizli yüzlerini görmeye çalıştım da gizli yüz diye bir şey yok, neyse oydular.
Güvenlik sorunu olmayan nadir ülkedir Küba. Ne saldırı, ne de şiddet diye bir vukuatı olmayan bir ülkedir.
Bir restoranın arkasında, bir tamirhanenin önünde, bir çıkmaz sokakta onlarca kişi müzik aletleri çalıp şarkı söylüyorlardı.
Yediden-yetmişe herkes dans edip şarkı söyleyebiliyorlar.
Fakir bir ülke Küba… Ama fakirlik halka eşit şekilde pay edilmiş bir ülke…
ABD tarafından uygulanan ambargoya rağmen ayakta kalmak, direnmek ve yaşamak inanılır gibi değil.
ABD bize binlerce kilometreden, kılını kıpırdatmadan istediğini yaptırıyor, Küba ise hemen dibinde direniyor.
Değerlendirmek lazım Fatihcim.
Şehirlerarası yolda veya şehir dışlarında toplu taşıma araçları yok. Sarı kıyafetli “değnekçi” geçen tüm boş arabalara işaret ederek yolcu almasını sağlıyor. Gerçi arabalar kendi yanaşıyor yolcu almaya…
Puro, en önemli girdisi Küba’nın…
O yem-yeşil tarlalar, aylarca süren emek ve her şeyin elle yapılması.
Zaten Fatih’in puro için yazdığı duygu yüklü yazıdan da anlaşacağı üzere, oldukça seviyor puroyu…
O nasıl bir yazı ki; daha önceki yazılarda tüm Kübalıları aşağılarken, puroya tapınmak üzere dizayn edilmiş bir yazıdır.
Tamam maçlarda bir elinde viskin, bir elinde puron var da, nasıl duygudur böyle sendeki, keşke metaya değil de insana gitseydi bu özellikli yazı, yazık oldu.
Şu damak tadın da kabak tadı verdi?
Her ülkenin yaşam kültürleri farklıdır, yemek, içmek her şey farklıdır, mühim olan bu farklılıkları yakalamaktır.
Turizmin bir yönü de budur Fatihcim.
Evlerin camları yok, evet ama kapıları da kilitli değildir. Sonsuz bir güven var.
“Alo Fatih”cim, sen niye hep böyle fanatik bir tarafsın, yok mu bunun bir ayarı?
Hadi biz alıştık, bari Küba’yı rahat bırak. Orası gerçekten tertemiz insanların yaşadığı bir yer.
Ya…
Yoksa seni bu sefer de Hint adalarına mı götürdüler Fatihcim.”
Müslüm Gülhan / NationalTurk